Tam çatının üzerinden aşağı doğru
süzülüyordum ki gözlerimi hiç zorlanmadan açtım. Bir süre beyaz
renkteki tavana boş bakışlar göndererek beni uyandıran bu gürültünün ne
olduğunu anlamaya çabalıyorum. Komidinin üstündeki sarı kayışlı kol saatime baktığımda
saatin 06:14 olduğunu görüp,çıkıyorum yatağımdan. Bir zamanlar ben ilkokuldayken çok popüler
olan bir şarkı çalıyormuş meğer;balkona çıkıp aşağıya baktığımda anlıyorum.
Şahin marka bir araba yanaşmış binamızın altına. Sanırım bilerek yapılmış bir
hareket. Benimle birlikte birçok insan balkonda. Hep birlikte bakıyoruz aşağıya
ne oluyor diye. Az sonra da arabadaki şahıs istediğini elde etmiş olmanın haklı
gururunu yaşayarak hızla ayrılıyor caddeden. Bu ne anlamsız bir uyanış şimdi?
Başımda garip bir acı olduğunu fark edip
sıkı sıkı toplanmış saçlarımı açıyorum. Omzumdan aşağı dökülüyor saçlarım birden
ve balkon çok soğuk. Hava boz bulanık renkte, kış geldiğini tüm sertlikle
çarpıyor yüzüme. Üzerimde şaşkınlıkla sersemlik karışımı bir şey var. Arabanın
arkasından da bakarak kaçan uykumun ardından el sallıyorum. Bir insan yüzünden
neden birbirinden bu kadar ilgisiz birçok insan etkileniyor ki ?
İçeri girip yarısının dışarıda olduğu
perdeyi toparlamaya çalışırken düşünüyorum. Eminim ki tanıdık hikayelerden
birine sahip bir çift insanın çekişme sürecinin bir parçasını yaşadık az önce.
Hiç tanımadığımız insanlarla da bu şekilde etkileşime girmiş oluyoruz aslında.
Sokakta yürürken tesadüf eseri şahit olduğunuz bir evlilik teklifini izlemek,
okuldan eve dönerken bindiğiniz otobüsteki iki kız kardeşin çekişmesine tanıklık etmek veya
alt komşunuzun her akşam yaptığı o rutin kavgaları dinlemek de istem dışı
olarak başka hayatlara dahil olmanın örneği sayılabilir.
Bu gibi durumlarda gördüğünüz anlar için yorum
yapma hakkınız olduğunu düşünebilirsiniz ;fakat ben biraz istisnai kısıma katılarak
topluluğum adına birkaç cümle yazmak istiyorum. Bizler herhangi bir şekilde
ortak olduğumuz yaşamlara yönelik tam bir fikrimiz olmadığı için onlara burnumuzu
sokmayı pek istemeyiz. Ve yine karşılaştığımız sahneler hakkında da bilgi
sahibi olmadığımız için insanları olumlu-olumsuz duygularıyla, yaşadıkları
anlarla baş başa bırakmanın doğru bir eylem olduğunu düşünürüz. Parmaklarımın
hızını kesmeyip tecrübeyle sabitlediğim bir olayı anlatacak olursam :
Yaklaşık 2 hafta önce bir cumartesi günü
dünyanın en çirkin hisleri listesinde bulunan ilk 10 maddeden birini yaşadım.
Tüm hafta aynı saatte kurulu olan alarmımı bir gece öncesinden kapatmadığımı fark ettiğimde,üzerimden
yorganımın yere düşmüş olduğunu gördüm ve ne kadar o şekilde üşüyerek uyuduğumu
düşündüm. Bu korkunç hissi tekrar hatırlamak kötü olsa da ben o listeye o gün
hiçbir işiniz olmadığı halde sabahın köründe uyanıp,etrafı izlemeyi de eklemek
istiyorum. Ama olsun,uzun süredir kendime vakit ayıramıyordum. Bunu fırsat
haline dönüştürüp, üzerime az biraz kalın şeyler giyip dışarı çıktım yürüyüş
yapmak için. Parka geldiğimde köşede bir sürü yavru kedi gördüm. Nasıl bir
sevinç doldu içime anlatamam. Belki o gün o kedileri görüp,sevinmek için böyle
uyanmıştım. Geri döndüm,dolabımdan su ve süt alıp oradaki plastik kaplara
boşalttım. Etrafımda birden miyavlayan bir ordu oluştu. Ve ben gri kaldırım
taşına oturduğumda iki yanağımdan da aşağı doğru süzülen sıcak göz yaşlarımı
fark ettim.
Ağlama eylemi bana sevinçte de hüzünde de
uzak olan bir şeydir. Bu biraz insanın yaratılışıyla ilgili sanırım. Hiçbir
zaman kolay ağlayamadım. Duygulanamadım bir filmde veya ayrılıkla biten bir
kitabın sonunda. Ya da canımı sıkan insanlara sitem ederken de... Bu yüzden üzülünce ağlayan insanlara
hep özenmişimdir, bu yol ile rahatladıkları için. Aynı şekilde bunun tam tersi
olan mutluluktan ağlama durumunu da pek iyi tanımlayamam. Aklım karışır çünkü.
Çok güzel bir şey olunca insan birden neden ağlamaya başlar ki? Bu kadar zıt olan iki tepki nasıl barınıyor
iç içe?
Tüm bunların son derece
bilincindeyken,diğer bütün normal insanlar gibi hassas bir dönemde olduğumu
düşünüp ,bunu ortaya çıkaran kedilere yandan bir bakış attım. Orada otururken
de beni o halde gören bir anne-kız oldu. Önce bir şeyim olup olmadığını
sordular. Gayet iyi bir şekilde gülümseyerek her şeyin yolunda olduğunu
söyledim;ama insanlar başkalarının hayatlarına burunlarını sokmaya fazlasıyla
meyilli oldukları için beni yarım saat belki de 45 dakika boyunca rahat
bırakmadılar. İşte bu durum yorum yapma hakkını doğurur mu tam bilemiyorum ama
kesinlikle rahat bırakılma ve o ılık havadaki cumartesi gününde kafamı dinleme
, normal insanlar gibi duygulanabilme sevincini yaşama hakkım vardı.
Somutluklar içinde hızla yaşarken, içimde
kelebekler uçuran soyutlukları düşünme hakkım vardı. Bazen 24 saatin bile
yetmediği günlerin acısını çıkarabilme bazen de akreple yelkovanı elimle tutup
ilerletme hakkım da vardı. Kışın gelmesine sevinip,en sevdiğim şarkıyı açarak
tarçınlı salep yapmaya ve onu beni mutlu eden insanın yanında içmeye de hakkım
vardı. O gün o kediler bana günlerin nasıl hızla geçtiğini, mecburiyet veya
sorumluluklardan dolayı durup bir dinlenemediğimi, doğalı 1 ay olmuş kedinin
başını hiç okşayamadığımı ve aslında her gün içinden bir yere yetişme çabasıyla
geçtiğim o parktaki kuşların sesini dinleyememiş olduğumu hatırlattı. Bu yüzden
bir iki damla yaş akıtmak doğal olmalıydı. Gözlerimin bu sebeple parlak parlak
olmasının da tadını çıkarmak güzeldi, tabi o iki kişinin fazla müdahaleci
tavırlarına maruz kalana dek.
İşte bugün bu yüzden o arabayla aşağı
yanaşıp,rahatlayıp ve hemen oradan giden insanı tebrik ettim içten içe. Binada
yaşayanların bağırışlarına,kaba söylemlerine aldırış etmeden,onları kendi
hayatına sokmadan iletisini verdi ve gitti. Bu sebeple de pek kızmadım zaten. Rahatlasın
be kardeşim dedim. Döksün içini o şarkıyla sevdiğine, söyleyerek ya da yazarak
anlatamamış belli ki. Bir de dinletsin ne olacak ? Belki saat konusunda biraz kararsız kalmış
olabilir ; belki hiç uyumamış bile olabilir . Bu konuda yardıma ihtiyacı var
belli ki ; ama bir gün de siyahlaşmaya başlamış ruhu için o binada yaşayan 160
küsür insanın rahatını bozsun ne çıkar ? Bizler ki zaten birinin/birilerinin
veya herhangi bir şeyin iyi olması için oradan oraya koşturmayı,çabalamayı
seven insanlar değil miyiz?
Bir sabah İlhan Şeşen’in Ellerimde
Çiçekler şarkısıyla uyanmışız ne olacak....?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder