Sayfalar

28 Eylül 2016 Çarşamba

Işık





O perşembe günü elime aldığım yeşil mandalina beni nerelere götürdü bilemezsiniz. Evet, kokular sayesinde zaman yolculuğu mümkün .





Anımsamıştım o satırları:



‘’ Artık yok,artık mutsuz cümleler yok. Depresyonlar yok.   


 Bitti.  


 Bitmeli.


 O günler bir bunaltı hatta bulantı.


Bulantıyı çağrıştıran o renklere ,kokulara, kelimelere ,müziklere  hiçbirine ihtiyaç yok .Şimdilerde yeniden karşılaşır gibi olunca kalpler sıkışıyor , nefesler daralıyor. İşte o zaman da ağzımıza oksijen- elimize kalem.


Beklemeler,sancılar,acı ve şekersiz kahveler,üst üste dizilmiş şiir kitapları,melankolik müzikler,sabahlamalar ve tabi ki o defter.


Buydu hepsi. Bundan ibaretti saatler,günler haftalar hatta aylar. Dışarıda bahar varsa o yağmurdu. O zamanlar ağaçta biten çiçek böcek kuş artık yaşam dolu olan ne varsa pek de umurlarda değildi. Güneşin doğuşundan rahatsız olunup,batınca da rahatlanmalı günler...Yastığa ulaşan kafa sayesinde bir nebze huzura ermeli günler...


Anladım. 


Artık sarsılmadığımda anladım.


Pek de önemsemediğimde anladım.


Alışmışım anladım.




Bitmiş. ‘’






Geri bıraktım mandalinayı. Ama artık biliyorum,sanırım büyüdüm. Anlamak ve kabullenmek daha kolay şimdilerde. Biliyorum.



İnsanı yaşamaya teşvik eden şey :




Umut.





Bu nasıl güçlü bir duygu bilemiyorum ; ama yarın için bir şeyler yapma arzusunun,nefes almaya devam kararının,daha iyi ilişki,daha iyi iş,daha iyi çocuk,daha iyi komşu isteklerinin tek temeli.



Umudunuz yoksa hiçsiniz. Mutsuzsunuz. Karamsarsınız.


Yeterince olumsuz şeyi içselleştirmemeye çabalamak için var olan koca umut...

Bu yüzden hep bir şeyler istiyoruz,belki insanların hayatları günden güne güvensizleştiği için daha çok şey istemeye,yani tüketmeye meyilli oluyoruz. Herkes çikolota yiyin,kafein tüketin ,gerçek dünyadan uzaklaşın pembeli kitaplar okuyun mesajları veriyor. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı. Kendimize ayıracağımız vakit kısıtlı. Kendimizi sevmeye zaman bulamadıkça hırçınlaşıyoruz. Mutluluklarımızı haftasonlarına sığdırmaya çalıştıkça bunalıyoruz. 



Sanki her yerde sarı ışığın verdiği loşluk var ve kimse kimseyi dinlemeden kulaklarını takıp kendi seçtiği müzikleri dinliyor.


Herkes herkesleşmek istiyor,herkes her konuda uzman. Işin erbabı dediğimiz insanlar kaybolmak üzere. 


Bu çok bilmişlik,kulakları kapamışlık bunaltıcı.



Kendimizi ve etrafımızı kıtır kıtır yiyoruz belki de.




Yetişemiyoruz hiçbir şeye ve ne hissediyorum ben diye düşünemiyoruz bile. Hayatımızı saatlere göre planlayan biz ;  sistemi artık değiştiremeyeceğimizi  idrak ettiğimizde ve bu kahraman,bu başrolde de olamayınca da üzüntüye kapılıyoruz. Öyle miydi eskiden? Kahramandık,idealisttik, biz farklıydık hani? 



Ve tüm bunları düşünürken havasız bir metroda mıyız? 



Hayır kızmamalıyız kendimize. Çünkü bu düzeni malesef biz ,bu azınlık tek başına engelleyemeyecek. işte tam da bu yüzden yaptığımız işi çok sevmeye çalışmalıyız , kendimizi ve etrafımızdakileri sevmeye ,onları yememeye çalışmalıyız. 



Sakinlik beraberinde mutluluk getiriyor kesin bilgi. Yayalım.



Nedenlere değil,sonuçlara bakalım.Çözümler üretelim ,şikayetlerden vazgeçelim.



Zamanında buna benzer bir şey  yapmadık mı?



Hatırlayın işte yıllar önce buraya ilk geldiğimizde mutlu olmak istiyorsak,üretmek istiyorsak burayı sevmeliyiz diyen bizdik. Başaran da bizdik. Seven de ,sevdiklerini sevdirten de...



Al işte. Kader diye bir şey yok. Seçimlerimiz var. Seçtiğimiz yollar var. Tutumlarımızın bizi götürdüğü sonuçlar var. Belki mutlu olamasan da memnun ve huzurlu olursun. 





Aynı bu mevsim gibi. Tam mevsimi






Mandalina diyorum,tam mevsimi.







Kendimizi tatlı,sulu mis kokan bir mandalina haline getiren de biziz; ekşiten de biz.






Sakin günlere!