Sayfalar

13 Haziran 2021 Pazar

Yüzmek


Sadece durmak istiyorum.

Gözlerimin bir boşluğa dalmasını ve orada delikler açmasını istiyorum.

Deliklerden ayrı ayrı havuzlara dalmayı istiyorum.

Her havuzda farklı bir şeyle karşılaşmak istiyorum.

İstisnasız her havuzda boğuluyorum.

Boyumun yetmediğini ve ayaklarımın değmediğini anlıyorum.  Sular beni aşmıştı. Ne zamandan beri boğuluyordum? Suların boyu hep mi benim boyumdan fazlaydı ya da ben yüzmeyi mi unutmuştum?

Nefesimi ne kadar tutabilmiştim?

Hem bu havuzların suları neden sıcak ve tuzluydu?

Ayrıca bu sular nereden geliyor? Genelde de nereye gidiyor?

Tonlarca sorum ve çok azına verebilecek cevaplarım var.

Tümdengelip tümevarıyorum. Genelgeçerleri savuşturuyorum. Öfkeme yenik düşmemek için derin derin nefes alıyorum. Yürüyorum.

Caddelerde sağlı sollu kollarımı çekiştiriyorlar.  Bölünmemek ve parçalanmamak için öne ve arkaya kaçışlar arıyorum.

Duruyorum ve gürültü istemiyorum.

Başta da söyledim;durmak istiyorum.

Düz ve ters V şeklindeki parkeleri inceliyorum. Bazılarının boyası çıkmış ve bazılarının da arası ayrılmış. Başka delikler buluyorum. Çivileme atlıyorum.

Hepsinde ayrı ayrı kayboluyorum. Parkede,duvarda,balkon giderinde,masanın altında,koltuğun köşesinde…Ayrı ayrı havuzlar açıyorum ve boğuluyorum.

Aslında boğuldukça çoğalıyorum. Bir gün havuzlardan denizlere ulaşabildiğimi hayal ediyorum.

Sarı ışıklı odalarda ayrılıyorum anlardan.

Bazen yoruluyorum,bazen kızıyorum,bazen nefessizliğe teslim oluyorum. Nedenler ve sonuçlar arasında savruluyorum.

Attığım her kulaç beni yüzeye çıkarmıyor;çokça aşağı itiyor. Ama biliyorum geride benden başka kimse kalmadı. O yüzden bacaklarımı yine de hem hızlı hem sakin çırpmam gerektiğini biliyorum.  

Aklımdan 1 saniyede 100 düşünce geçiyor.

Duvardaki saat ters akmaya başlıyor ve girdiğim havuzlardan geriye doğru kupkuru çıkıyorum. İçim de dışım da kupkuru. Gidip dolabı açıyorum;tek bir örnek kalan bardaklardan birine su dolduruyorum. Kana kana su içiyorum.

Tüm bardakları atıp yerine yenilerini alıyorum.

Hatırlıyorum.

O sakin ve yeşil günde parkta oturan iki kadının konuşmasını hatırlıyorum.

Onlara göre her şey kırk gündü. Yeni doğan bir bebeğin de sancıları 40 gün sonra sona erecek ve henüz toprağa gömülen birinin de geride kalanlarının acısı 40 gün sonra hafifleyecek. Saymaya başlamıştım.

Ben de 40 gün dolunca kusabilecek miydim?

***

Her gün belirli saatlerde binlerce kelimeyi yan yana getiriyor;sonra bunları hem yazıyor hem konuşuyordum. Korktuğum oluyordu;geriye kalan yine tek ben,yeniden sıkı sıkı yazıyordu.

Yıllar önce o 20 metrekare odada bıraktığımı sandığım ben,geri geliyordu. Bu döngünün artık bir gereklilik olduğunu düşünüyordum. Onu ancak bu kadar yalnız bırakabilmiştim. Geriye kalan benliğin yolu buydu. O,tüm bu hisleri ve tüm bu boğulmaları unutmadan hep yaşamalıydı. O,nefessiz kalmalıydı. O,ancak böyle var olabilirdi. Sadece belli zamanlarda halının altında tutulabilirdi. Tam ve derin nefeslerin geçici olduğunu her daim hatırlatmalıydı.

Şimdi kokusu kendine özgü odada bıraktıklarım benimle dalga geçiyor mudur?

Ne kadar uzaklaşabildin ki diye içten içe alay mı ediyordur;yoksa artık o da büyümüş ve halden anlar bir hale gelmiş midir?

Eskiden istediklerini yeniden ister mi? Hala aç ve susuz mu?

Onunla ilgili de tonlarca soru vardı;ama bunların hiçbirine cevap yoktu. Bu iki arkadaş tanışıklığını unutmuştu. 

Her neyse ne idi artık;o gelmişti.

Benimle beraber deliklerden atlamak için gelmişti.