Sayfalar

28 Ocak 2016 Perşembe

Yek

Saat geç olmuştu;Evgeny Grinko dinlerken başucu kitaplarımı karıştırıyordum. En sevdiğim karakterin satırlar arasından el salladığını gördüm,acelesi vardı. Gülümsedim.

 O anlattı ben dinledim : 


'' Yine dönüp dolaşıp aynı cümleye takılıyorum bu aralar ; o harflerin üstüne basıyorum. Çok zaman oldu kendimi dinlemediğim ,çok açıldı arası. Bir sana konuşacağım şimdi,anlatacağım esen rüzgarları.İçimi dökmeye ihtiyacım var.



Ah! benim heyecanlı söylemlerim ve hemen geri çekişlerim...


Ah! Cümlelerden pişman olup başka anlamlar yüklemelerim...

Ah! Kabuğuma çekilmek istemem ama becerememem...

Güçlü olmak zorundaydık o zamanlar hepimiz,böyle öğretilmişti. Ben de devam  ettiriyordum öğrendiklerimi. E haliye buna biraz da mecburdum. O kadar başarılı olmuşum ki etrafımdakiler sen yaparsın,sen halledersinci olmuştu. Fakat ben daha çok dalıyordum ne düşündüğümü bilmeden. Canım bir şeye sıkkın ama problemi çözecek yolum yordamım bile yoktu. O anlarda istediğim tek şey rahatsız edilmemek,yapabildiğim kadarıyla uzaklaşmaktı . Biraz sakinleşip yola devam etmekti. Ne kadar becerebildim bilemiyorum ;ama her şey çok yoğundu , kaçamıyordum ve o hep meşhur kabuslarımda gördüğüm koşamama hissiyatını uyanıkken tüm gerçekçiliğiyle yaşıyordum. Elimden gelen şey ağlamaktı,saklamadım. Baktım o eylem bende kroniklik yaratacak,tabi ki bıraktım çünkü  bize yakışmazdı.  Yavaş yavaş, gizlice ve daha kendimce yapmaya çalıştım.

Zamanı tutamıyorum ve sadece anlamaya çalışıyorum içinde bulunduğum o boşlukta ne olduğunu. Geri geri yürüyorum uzaklaşıyorum , bulanıklaşıyor.  İlerleyip yakınlaşıyorum , acıtıyor. 

 

Evet acıtıyor. O kelimeyi yazarken de telaffuz ederken de acıtıyor.


Başlıyordum sorularıma ve sinirleniyordum. Nedendi? Neydi inşa ederken unuttuğum? Söylemediğim bir şeyler mi vardı ? Peki nasıldı gemileri de limanı da ateşe verişim ve ardından hemen su dökmeye çalışmam ? İnsanca mıydı? Tüm bunlar nasıl bir aptallık silsilesiydi?  Ne yapıyordum?


Bu arada saat kaç?



Takır takır yürüyorlar önümden düşüncelerim,  yetişemiyorum. Soğukta terliyorum.  Hah diyorum oldu,birden tek kalıyorum ve bundan korkuyorum. Bazen cesaretimi toplayıp aynanın karşısına geçiyorum konuşmak için ve  radikal kararlar aldığımı sanıyorum, tabi ki uygulamaya koyamıyorum , her şey beyin ile dil ucu arası kadarmış diyorum.



Okuyamıyorum o iki ince şiir kitabını,elime alsam yakacak biliyorum ve bunu istemiyorum. Üstesinden geldiğim olayların boyutunu da aşan şeyler var bunu hiç deneyimleyemediğim için 'bu da geçer , bu ne ki' hikayesinden giriş yapamıyorum. Boğuluyorum , nefes alamıyorum. 1 dakikada binlerce duygu değiştiriyorum , net olamıyorum.


Fark ettim. Kızdığımda anladım,ben ben değildim sanki. Hayatımı ve hareketlerimi  başka şeylere senkronize etmişçesine orada ne oluyorsa bende de o oluyordu çünkü.



Üstüme sinen kokulardan içime sinmeyenler var,içten içe biliyorum.



Rutinde devam ediyorum doğal olarak. Şaşıyorum,kızıyorum,günaydınlaşıyorum,yemek yiyorum,uyuyorum yani yaşama devam...

Yolculuklar da yapıyorum. Eskiden yolculuklar benim için iyi bir düşünme saatleriydi, şimdi onu bile kaybettim ; o bile sıkıştırılmış zamanlar oldu. Düşünememekten rahatsız oluyorum ,işte bu noktada kaçırdığımı fark ediyorum. Yeniden örerken duvarları tekme atılmasına katlanamıyorum, öfkeleniyorum. Kim var kim yok bilmeden yumruk sallıyorum , kime denk gelirse artık. Bağır bağır bağırıyorum,umursamıyorum ve utanmıyorum. Bunu nasıl yok edeceğimi bilmiyorum;çünkü bu ben değilim. Bunu biliyorum.

Bunca gürültüden sonra ne mi oluyor?


Koca bir sessizlik... Varılamayan sonuçlar...


Herneyse,kafanı şişirdim...''



Uykuya dalmak üzereydim anlattıkları bittiğinde. Diyecek bir şeyim yoktu,anlıyordum. Bu benim kitabımın karakteriydi, beni yalnız bırakmıyordu ve ben ona iyi ki varsın dediğimde bile yalnızdım.


İşte bu da böyle bir yarım kalmışlık hissidir.