Sayfalar

4 Mayıs 2014 Pazar

Cemiyete Merhaba

Çatalımla çirkin kokan dolmayı oynuyorum. Kenarıyla bölüyorum ikiye. İçinde siyah uzun bir şey görüyorum. Kıl. Çekiyorum yavaşça. Beyaz ,pişmemiş pirinçler kıla yapışmış. Dala tutunan koalalara benziyorlar diye geçirirken aklımdan ,  uyanıyorum. Rüyaymış.  Saate bakıyorum . Bugün bir randevumuz var .Bir cemiyete gideceğiz. Sıkıcı siyah beyaz gömleğimi giydim.Gözlüğümü taktım.Uzağı göremiyorum,ilerlediler sanırım. Çıktık yola,vardık.Çaldık kapıyı . Kapının altından gelen ışık çok tanıdık. Biliyoruz bunu. Açtılar kapıyı . Kocaman bir merhaba dedik.






Bu, bizim hikayemizi yazanlar cemiyeti.Ortak ve çok büyük bir noktamız var elbette…


Merhaba , aklımızın etraftaki olaylara karşı farkında olmaya başladığı günden beri çoğunlukla yaşımızdan daha olgun , daha büyük biriymiş gibi davranmak zorunda kalanlar cemiyeti sakinleri , merhaba !
Onlar kendilerini bildi bileli hep büyük biriymiş gibi düşünmeye itildiler. İyi kötü her türlü olay gözlerinin  önünde gerçekleşti çünkü. Eğer bir elinizde oyuncak varsa diğer elinizle de başkasının saçını okşama öğretisi.

Duvarda bir yazılı asılı.

‘’ Bilmek bir yük. Farkında olmak ağır bir yük. ‘’

Burada herkes doğal halinde. Güçlü görünen yüzlerimizden maskelerimizi çıkartıp masaya koyuyoruz.Ve başlıyoruz.

Merhaba dedik , hayatının her anında büyükmüş gibi davranmak zorunda olan arkadaşlara, merhaba ! Onlar ağladıklarını kimse görmesin diye banyolarda ,suyun altında ağlayanlar. Suyun sesi hıçkırıklarını bastırsın diye orada gizlenen dostlar ,  merhaba !  O banyodan her çıktığında farklı biri gibi çıkan dostlar yalnız değiller. Bazıları güçlü görünmeye o kadar alışmış ki kendi çoğunluklarının bile farkında olamayacak kadar başka hayatları oynadıklarını göremiyorlar.  Güç maskesinin ardına gizlenmişler. Kaldırsalar ya o maskeleri.  Ben bazen bizimkini kaldırıyorum. Nasıl göründüğümüzü söyleyeyim. Gözlerimizin altı simsiyah. Saçlarımız omuzlarımızdan da aşağı dökülmüş bıkkın ve bedbaht duruyorlar. Üzerimizdeki  giysiler çok bol. Kötü görünüyoruz.Zayıf ve güçsüz.



Fakat iş ki bize yüklenen –erken yaşta yüklenen- sorumlulukları gururla taşımaya geliyor , işte o zaman o simsiyah olan göz altlarımızı boyayacağız tenimizin renginde olan bir fırçayla. Saçlarımızı toplayacağız sımsıkı,ağızlarını kapatmış gibi kimseye bir şey söylemeyecekler. Daha renkli  ve daha sırdaş giysiler giyeceğiz. Gülümseme olacak dudaklarımızda. Kalabalığın arasına karışıp gideceğiz ve etrafımızdaki diğer insanlara olgunluk taslayacağız. Onlara güçlülük dersleri vereceğiz. Kimsenin yanında ağlamamalarını öğütleyeceğiz. Bize sorarlarsa eğer , siz nasıl öğrendiniz diye ;  önce ben atılıp konuşacağım. diyeceğim ki bu bir doğal öğreti. Bu bizim diğerlerine karşı gösterdiğimiz savunma. Büyüdüğümüz yerde öğrendik kendi kendimize olgun olmayı. Yaşımızdan ne kadar büyük düşünebilsek kar kardır olgusunu kendimiz öğrendik. Kimse de karşı çıkmadı. Sen ne iyisin dendi. Sen ne kadar farklısın dendi. Hayır değildik , sadece onlar bizden onları toparlayacak,destek olacak ve hallerinden anlayacak biri yarattılar. Bilerek veya bilmeyerek. İşte evet onlara bunları söyleyeceğim. Sonra yüzümüzdeki en samimi gülümseme ile eve döneceğiz, akşam yine o maskeyi çıkardığımızda bıkkın ve yorulmuş saçlarımızı tarayacağız.

Cemiyet sakinleri onaylıyorlar. Evet diyorlar. Bir de fotoğraf çekiyorlar.

Ve ekliyoruz ; tüm bunlara alışabilir. Belki bazen daha ileri düşünme yetisi kazandığını görmek insanın hoşuna bile gidebilir. Bu duygu sizde kalabilir,zamanla sevebilirsiniz. Kalma şartı ise bunu size içten içe  inşa eden bireye olan güveninizdir. Onu en yakınınız olarak gördüğünüz için,bazen sırdaş giysilerden,sıkılmış saçlarınızdan söz edip rahatlayabilirsiniz. Ancak sizdeki asıl yıkılış ona duyduğunuz güvenin sarsılmasıdır. Anlam veremeyebilirsiniz,üzülebilirsiniz o yücelttiğiniz insanın ne kadar sıradan olduğunu. Size öğrettiği etikten aslında ne kadar yoksun olduğunu görmek canınızı yakabilir. Ve o gün anlarsınız ne kadar yalnız olduğunuzu. Çaresizlik , güç maskesinin altında dolaşır.

Samimiyet kelimesi anlamını yitirmiştir çoktan. Söylenebilecek hiçbir söz kalmamıştır. Tüm bu yıkıntılarda gezerken siz , bu yolda size sözde destek veren diğer bireylerin de çirkin kusmuklarına basarsınız zamansız. Onların adı da geçmişi unutanlardır. Yaptıkları hataları çok kolayca silenlerdir. Tek silahları diğerlerinin gurununu kırmaktır.

Onlar ,  geçmişi unutanlar , şimdiki zamanda ne kadar da dürüstler öyle.Ne kadar çok kıymet verirlermiş emeğe. Ne kadar çok yargılarlarmış bizleri.


Bu hikayenin sonu ise paragrafların arasında yazılı aslında.  Cemiyette herkesin kendine ait bir banyosu var. Duşa giriyoruz,sessizce ağlıyoruz.



Çünkü farkında olmak bir yük. Bilmek bir yük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder